Ve sen bir gün ağlayacaksın, yanakların ıslanmayacak. Bilir misin böyle ağlamayı, bilir misin nasıl içini sıyırır bir ağrı. Şimdi yaşa böyle, bildiğin ne varsa doğru sandığın gönlünce erit hayatı. Bir gün sıyrılıp beyninden gitmek isteyeceksin.
Ruhunu kemiren ağrılardan kaçmak için isteyeceksin bunu. Belki gidecek belki gidemeyeceksin, kalbinden çıkıp ya da beyninden.
Yaslandığında arkana gözlerinde bir istanbul gecesi, elinde sigaran ve belki çayın, acıttığın, ağrıttığın ne varsa ve üzdüğün, insanlar, hepsi bir bir içinden geçecekler. Bir sürü çığlık duyacak ve kim bilir belki ağlayacaksın, yanakların ıslanmayacak.
O zaman da şimdiki gibi olmaz ise etrafta harcanan aşklar, bu dünyaya geldiğin zamana isyan edeceksin, bu dünyaya, en çok kendine. Nasıl gözlerini kapatıp elindeki aşkı tutamadığına yanacaksın. Nasıl bir aşkı iki kişi yaşamak yerine, aldattıklarını, yalanlarını düşüneceksin.
Değmiş mi yaşadıklarına, bunun yanıtını çok geç bilecek ve ağlayacaksın, yanakların ıslanmayacak.
Sabahları yanlız uyanacaksın, ellerin sağ yanına uzanacak, dokunacak ve düşleyeceksin. Orada kalbinden sıyrılıp gitmiş bir beden olmayacak.
Kayıplarının yasını tutacaksın bir kahvaltı öncesi.
Dışarı çıkmak isteyecek canın ve bekleyeceğin bir kişin olmayacak içerideki odada, seslenecek; bir " hadi " diyecek ve belki senden önce kapının önünde seni bekleyen biri olmayacak.
Kış gündüzleri koltuğunda uykuya daldığında üzerini örtecek ve yaz gecelerinde bir salıncakta sen uzandığında dizlerine; saçlarını okşayacak birisi olmayacak.
Yanlızlığım, duyuyor musun? Çok ağlayacaksın çok, yanakların ıslanmayacak...